Bugun...



Davutoğlu,Her gün artık bu da olmaz dediğimiz olaylar yaşıyoruz.

Ortak vicdan, ortak akıl, ortak değerler ve ortak kader bilincimizin sarsıldığı son derece kaygı verici bir toplumsal iklim hepimizi esir almış durumda.

facebook-paylas
Tarih: 08-12-2022 19:55

Davutoğlu,Her gün artık bu da olmaz dediğimiz olaylar yaşıyoruz.

Her gün artık bu da olmaz dediğimiz olaylar yaşıyoruz.

İşin en kötüsü de bu olayları neredeyse kanıksıyor ve felç olmuş bir halde tepkisiz izliyoruz.

Eğer yüreğimizin en derin köşelerinden gelen bir feryat ile kendimize gelmezsek sadece geleceğimizi değil insanlığımızı da kaybedeceğiz.

Bugün içinden çıktığım, son yıllarda yaşanan savrulmalar konusunda defalarca uyarmaya çalıştığım ancak gösterilen duyarsızlıktan derin bir sükut-u hayal yaşadığım camiaya bir hüzün, iç sorgulama ve hicap duygusu ile bir kez daha seslenmek istiyorum.

Bizler evrensel adaleti, İslami ahlakı, insanlık vicdanını egemen kılmak için yola çıkmıştık.

Gelin içinde bulunduğumuz tabloya hep beraber bir bakalım.

Hepimizin ideallerimiz ve değerlerimiz için başkaldırdığımız ve bir gün Allah bir güç nasip ederse gerçek adaleti herkese göstereceğimize inandığımız 28 Şubat döneminden bugüne kaç arpa boyu yol almışız.

Önce Allah’ın ilahi merhametine en çok mazhar olan masum çocuklarımızdan başlayalım.

Bir kız çocuğunun 6 yaşında evlendirilip cinsel tacize uğraması ile ilgili iddialara karşı duyarsız kalınabilir mi?

28 Şubat’taki Fadime Şahin rezaletinden buralara mı gelinecekti?

“Bu dini camiayı itibarsızlaştırmaya yönelik bir komplo” diye yükselen sesleri duyar gibiyim.

 Hadi öyle olduğunu varsaysak dahi, hep beraber gür bir sesle “bu konu kime uzanırsa uzansın araştırılmalı, sorumlular cezalandırılmalı ve üzerimizdeki kara leke kalkmalıdır” diye haykırmak gerekmez mi?

İşte tekrar çağrıda bulunuyorum: Bu konu en ince detayına kadar şeffaf bir şekilde aydınlatılmalı ve vicdanlarımızı esir alan duyarsızlığa son verilmelidir.

Bu tür akıl ve vicdan dışı olaylar bahane edilerek dini ve milli değerlerimize yönelik yıpratma kampanyalarına da asla izin verilmemelidir.

21 Kasım’da kamuoyu ile paylaştığımız “Çocuk Hakları Eylem Planımız”da vurguladığımız gibi çocuklarını koruyamayan bir toplumun herhangi bir ortak değer ve gelecekten bahsetme hakkı olabilir mi?

Bizim iktidarımızda etkin bir çocuk koruma sistemi kuracağız

Her gün vatan, millet, manevi değerler ve milli beka edebiyatı yapan iktidarın kontrolündeki televizyon kanallarındaki aile değerlerimizi yok eden gündüz kuşağı yayınlarına niye sesiniz çıkmaz?

İktidarlarını korumak için aile değerlerimizi istismar eden ama kendi kanallarında her türlü değeri ayaklar altına alanlara ne zaman dur denecek?

TCMB’nın 128 milyar dolarını buharlaştırdıktan sonra kaçıp giden damat bakanının kardeşinin kontrolündeki bir TV kanalının aile değerlerimizi yerle bir eden yayınlarına niye “yeter artık” diye haykırılmaz.

Unutmayalım, aile değerleri başörtüsüne özgürlüğü gollük pas gibi görerek yapılan anayasa değişikliği ile değil sağlam bir vicdan ve toplumsal ahlak ile korunabilir.

Gelecek hafta TBMM’ne sunulacak başörtüsü özgürlüğü ile ilgili Anayasa değişikliği konusu da siyasi manevralara alet edilmemelidir.

Sayın Erdoğan bu anayasa değişikliğinin 400 üzerinde oyla kabul edilmesi halinde referanduma götürmeyeceği konusunda teminat vermeli ve bu anayasa değişikliğinin tam bir mutabakat ile geçmesi hedeflenmelidir.

Tarafsız olması gereken TBMM Başkanı da demokratik teamüllere aykırı bir şekilde partili Cumhurbaşkanının parti yetkilileri ile yaptığı toplantıya katılmaktansa TBMM’nde partiler arası mutabakat sağlanması için çaba sarf etmelidir.

Başörtüsü özgürlüğünü kısır siyasi hesaplarla referandum götürmeye çalışmak hem insan hakları anlayışına hem de dini değerlerimize yapılacak en büyük zarar olur.

Gelin, ikinci bir tabloya daha bakalım!

Bir bakanlar geçidi yapalım zihnimizde!

Her gün manevi kavramları tüketen bu iktidar döneminde bir bakan eşiyle birlikte şirket kurup kendi bakanlığına dezenfektan sattı; Erdoğan tarafından teşekkür ederek uğurlandı.

Toplumsal suçları önlemekle sorumlu İçişleri Bakanı organize suç örgütü tarafından 10bin dolar maaş verildiği söylenen milletvekilini bildiğini söyledi ama hiç kimse ona “ver şu milletin vekillik emanetini kirleten ahlaksızın ismini” diyemedi, diyemiyor!

Bir başka bakan uhdesinde bulundurduğu yetkileri kendi şirketine arsa tahsisleri için kullanıp kıyıları talan ediyor, kimse “buralar senin babandan miras mı kaldı?” diye hesap soramıyor.

Bir başka bakan sağlık turizminden gelecek rantı kendi hastanelerine sevk edebilmek için alınteri ile çalışan doktorların muayenehanelerini kapatacak yönetmelik çıkartıyor, kimse “milletin sağlığı senin tekeline mi verilecek, senin rant hırsına mı terk edilecek” diye ses veremiyor.

Son günlerde de bir bakanın Çevre ve Şehircilik Bakan yardımcısı olan kuzeni kendi kardeşine 180 bin metrekare hazine arazisini göstermelik bir ihale ile verdi ama kimse “kimden güç alarak bu açık görev istismarını yapıyorsun, gizli ortakların kim?” diyemedi, diyemiyor.

Aksine ilgili bakan dikkatleri dağıtmak ve Erdoğan’dan aferin alabilmek için sağa sola saldırıyor.

Şimdi artık hiçbir ahlaki sınırı ve değeri kalmamış iktidar sahiplerine değil, onları hala desteklemeye devam edenlere bir kez daha sesleniyorum.

Ey ehli vicdan ayağa kalk, sesini yükselt ve sor: “Nereye gidiyoruz?”

Sesini yükseltmediğin her an gençlerin dini değerlere ve kurumlara olan güveni biraz daha sarsılıyor.

Ne zamana kadar vatan, millet ve maneviyat sömürüsü üzerinden kurulan, meşrulaştırılan bu çıkar düzenini meşru görmeye devam edeceksiniz?

Bu çıkar düzeninin 28 Şubat hortumcularından ne farkı var?

Evet, bir farkı var aslında: O zaman o çıkar düzenini yıkacağını söyleyen samimi kitleler vardı.

O dönemin ideoloğu Perinçek’i, başbakan yardımcısı Bahçeli’yi yanına alan Erdoğan etrafındaki çıkar odakları ile birlikte bu kitlelerin samimi duygularını iğdiş etti.

Gençliğimizde hepimizin şiar edindiği “isyan ahlakı”nı yok etti.

28 Şubatın yapamadığını yaptı ve şahsiyet, ilke ve duruş sahibi bir camianın hayat damarlarını kesti.

“Ne olursan ol gel” diyen Hz. Mevlana’nın huzurunda kuran okudu ama insanları kutuplaştırarak birbirine düşman eylemeye devam etti.

“Hz. Ömer’in adaleti” dedi ama beytülmalin hesabını soranları tasfiye etmekten, ölmeden dip kuyulara atmaktan çekinmedi.

Ashabı ile istişare ederek kanaatini değiştiren Hz. Peygamberin yolunu terk ederek körü körüne itaati iman ölçüsü haline getirdi.

Geriye her yanlışta hikmet arayan, her yolsuzluğu meşrulaştıran, olduğu gibi görünemeyen göründüğü gibi olamayan, çocuk istismarına dahi sesini çıkaramayan özetle yaşayan ölülerden oluşan şahsiyetsiz bir topluluk kaldı.

İşte o topluluğun bir tablosuna daha bakalım.

28 Şubat döneminde en az üç nesil devlet imkanları kullanmadan büyümüş bazı şirketler bu camianın sivil faaliyetlerine destek verdikleri için “yeşil sermaye” olarak adlandırılıp o günkü dikta tarafından kara listeye alındığında hep beraber feryat etmiş, karşı çıkmıştık.

Bugün iktidarın yolsuzluk çarkları ile semirmiş, milletin değerlerinden kopuk hatta millete küfreden ayrıcalıklı bir zümre saltanat sürerken hayat pahalılığından sorumlu tutulan bazı şirketler açıkça hedef gösteriliyor ve taşlanıyor.

28 Şubat döneminde bu şirketlere sadece alışveriş ambargosu uygulanıyordu, bugün bu şirketler iktidarın küçük ortağı Bahçeli tarafından açıkça tehdit ediliyor, kapatılmaları isteniyor ve camlarına “Devlet baba” ifadeleri yazan sokak çeteleri tarafından vandallıkla tahrip ediliyor.

Ve bütün bu tablo karşısında Sayın Erdoğan susuyor, susuyor, susuyor.

Sayın Erdoğan’ı bir gün “alnı secde görenlerin yönetiminde adil bir ülke kurulması” amacıyla destekleyen bu yakın dostlarına görülen reva ibretliktir.

Her kesim tarafından en kaliteli üniversitelerinden biri olarak görülen bir üniversite kapatıldığında bunu kişisel bir çekişme olarak gören ve Erdoğan’a yakınlıkları dolayısıyla kendilerini emniyette görerek kenara çekilen camianın STKları, şirketleri ve kanaat önderleri kafalarını kumdan çıkarmak zorundalar.

Sayın Erdoğan’ın kendini, yakınlarını ve iktidarını koruyabilmek için feda etmeyeceği hiçbir kişi, kurum ve değer kalmamıştır.

Bunu bilen ve onun üzerinde vesayet uygulayan eski Türkiye aktörleri de “geçmişte seni destekleyenleri tehdit ederiz ama senin sesin bile çıkamaz” mesajı veriyorlar!

Bugün eski Türkiye’nin bütün alışkanlıkları hortlamıştır.

Sonra da çıkıp “Yeni Türkiye”; “Yeni Yüzyıl, Yeni Vizyon/Mizyon” diye milletin aklıyla alay ediyorlar.

Ne vizyonu, ne yüzyılı, ne yenisi?

TBMM’nden mahalle aralarına kadar her bir köşeden şiddet haberleri geliyor.

TBMM’nde yumruklanan bir milletvekili hayati tehlike atlatıyor, yumruklayan kişi tam bir duyarsızlıkla “özür dilemem, bunlar olağan” diyor.

Şiddetin TBMM’nde bile olağan görüldüğü bir iklimde sokakta neler yaşanmaz.

İşte marketlere tepki için çocukları bile kullanıp marketlerde slogan attırıyorlar.

Ülkenin ne hale geldiğini görüyor musunuz?

Hedef gösteriyor, hakaret ediyor, iftirada bulunuyor, tehdit ediyor, ya sokak ortasında darp ediyor ya da özür dilettiriyorlar.

Ülkenin geldiği noktanın özeti bu.

Hiç kimse için bir garanti yok. Herkes tehdit altında.

Herkes her an herşeyle suçlanabilir, linç yiyebilir.

En yüksek perdeden tehdit edilebilir.

Anayasa Mahkemesi gibi ülkenin en yüksek hukuk mercii tehdit altında olursa,

Toplumun hangi kesimi kendini güvende hisseder.

Nitekim yaşıyoruz işte.

Herşey gözlerimizin önünde cereyan ediyor.

Suç örgütü liderlerini bugünler için tahliye ettirmemişler miydi?

Bir gün siyasetçi, diğer gün gazeteci ya da işadamı hedefte!

Tehdit alana, hedef gösterilene ertesi gün özür dilettiren bir yönetim biçimi.

Her konuda konuşan cevval İçişleri Bakanı’nın ağzı kenetlenmiştir.

Halkın temsilcisi iktidar vekilleri sus pus olmuş, tiyatroyu izlemektedir! 

Oysa durum çok ama çok vahim.

Gittikçe barışmaya çalıştıkları, el uzattıkları, kapılarında dilendikleri rejimlere benziyorlar.

Böyle devam ederse onları da kıskandırabilirler.

Şu hale bakın;

Kendi elleriyle yarattıkları enkaza günah keçisi arayıp buluyor, etmedik hakaret bırakmıyor, FETÖ’cülükle, hükümet devirmeye çalışmakla itham ediyorlar.

İpe sapa gelmez hakaretler, suçlamalarla halk nezdinde itibarını iki paralık etmeye çalışıyorlar.

Üstüne bir de “kapatılsın” kampanyaları başlatıyorlar.

Bakın buradan iktidarı uyarıyoruz.

AK Parti’liler bu akıl tutulmasına bir son vermeli.

Bırakın muhalefetle uğraşmayı falan da,

Kimlerin sizin ayağınıza sıkmakta olduğuna iyi bakın.

İç mihrakları uzaklarda aramayın.

Bu akıl tutulmasının ülkeyi daha kötü felaketlere savuracağının farkına varın.

Bakın gün gelecek, bu gidişin geri dönüşü de olmayacak.

O geri dönüş ciddi maliyetlerin konusu olacak.

Mahalle mafyalarının ortalığa döküldüğü iklime boğulduk yeniden!

İktidar ortağı, yardımcısı, suç örgütü lideri dört bir yandan tehdit ediyor,

Linç furyasında can ve mal güvenliği tehdit altında olanlar da özür dileyecek, görevinden istifa edecek hale sokuluyor.

Mafya aleminden racon manzaraları devletin en tepesinden icra ediliyor.

Bu mu Yeni Türkiyenizin Yeni Vizyonu?

Bunlardan olsa olsa Eski Yüzyıl tiradları olur.

Şu trajediye bakın;

Ülkeyi aldığın yanlış kararlarla ekonomik enkazın eşiğine getirmişsin.

Dün soğancı, patatesçi, depocuyu, bugün marketçiyi günah keçisi ilan ediyorsun.

O da yetmiyor, FETÖ aparatı olmakla,

fiyatları fahiş şekilde belirleyerek hükümet devirmeye çalışmakla suçluyorsun!!

Yahu Nazi Almanyasında mıyız?

Bu itham ve hedef göstermeler hem hukuken hem ahlaken suç değil mi?

Ya bu sözlere inanan birileri çıkıp bu marketleri, sorumlularını, çalışanlarını hedef belirlese ne olacak!

Allah’tan halkımız bunlar kadar çılgın değil!

İktidarı kaybetme korkusu tam bir akıl tutulmasına itti bunları.

Yeri gelince “Herkes ses vermeli” demeyi biliyoruz.

İyi ya işte bir Marketin CEO’su bu çılgınlığa ve ahlaksızlığa dayanamadı ve ses verdi.

Üstelik bu işin matematiğini de öğretmeye çalıştı iki elin parmaklarını saymayı bilenlere.

Tarladan domatesi bedavaya alsam rafa gelene kadar 7.5 TL oluyor dedi.

Haksız mıydı?

Sen Enflasyonu % 85 ilan ederken, harç, vergi ve cezaları % 122.9 artırmayı biliyorsun,

Şimdi seni kim denetlesin?

8 liralık mazotu 28 liralara çıkarırken bunun fiyatlara olan etkisi hesaplanmayacak mı?

Yemi, ilacı, gübresi, küspesiyle girdi maliyetleri % 150-200 artarken fiyatlar yerinde mi sayacaktı?

Sen para ve maliye politikalarını iflas ettireceksin,

Enflasyonla mücadeleyi hepten terk edeceksin,

17 aydır enflasyon yuları eğeri olmayan küheylan misali zincirlerinden boşalmışçasına şahlanacak,

Haziran 2021’de % 16.5 olan enflasyon % 85’lere erişecek  ama dönüp dolaşıp bir günah keçisi bulup onu da millete suçlu diye pazarlayacaksınız!

128 Milyar doları yakacak, üstüne 100 milyar dolar daha buhar edecek,

Memlekete giren döviz, kuru baskılamak için kara deliklere atılacak

Ama Raftaki fiş bütün bu cinayetlerin sorumlusu olacak!

Size kalsa birgün depocu, birgün sağlıkçı, birgün marketçi suçlu!

Sizden başka herkes günahın yükünü yüklenecek

Ama bir siz, ak sütten çıkmış ak kaşık.

Kendi Ticaret Bakanları “tamam etiket kontrolleri yapıyoruz ama fiyatları piyasa belirliyor” demedi mi?

Ticaret Bakanının irabta mahli yok herhalde ki,

Yandaş medya sabah akşam Bahçeli’nin körüklediği ateşe benzin katıyor.

Sırf geçen yıldan bu yana 3 mislinden fazla artan mazot fiyatları sebebiyle,

Nakliyecilerin maliyet hesabına bile baksanız fiyatların neden arttığını anlamak mümkün.

Ortalama 20-25 tonluk bir aracın,

İstanbul’dan Antalya’ya gidip-gelişinin sadece yakıt ve yol giderleri ile maliyeti 20 bin liraları buluyor, hatta bazen aşıyor.

Bu da birim fiyatında 2 lirayı bulan yol maliyet artışı anlamına geliyor.

Perakendeciler, hal komisyonları ve diğer kalemlerle birlikte toplam nakliye maliyetinin meyve-sebzede birim fiyatında 4 lirayı geçecek şekilde fiyat artışına neden olduğunu ifade ediyorlar.

Yani o mal Antalya’dan bedava bile alınmış olsa, rafa gelene dek sadece nakliye maliyeti birim başına 4 TL.

İşte bir yanda Bahçeli ve avanesinin sözleri, yandaş medyanın kronik yalanları,

Diğer tarafta Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdür Yardımcısının fiyat denetimleri sonrası ifade ettiği sözler.

Diyor ki sayın genel müdür yardımcısı “Fiyatlar normal. 9.95 liralık bir ürün için etikette de görüldüğü üzere ürünün girişi 5 lira.

Satış fiyatı 9.95 lira. Bu fiyat oldukça normal. Sonuçta lojistik ve market maliyetleri var”

Hadi bakalım buyrun buradan yakın.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!!

Küçük ortak halkı galeyana getirip öfkeyi günah keçilerinin üzerine salarken, Ticaret Bakanı ve bürokratları gerçekleri itiraf etmek zorunda kalıyor.

Gerçekler acıdır, onları üretici ve emekçi sayesinde öğreniriz.

Yoksa hem muhteris hem kifayetsiz siyasetçi ve sözde gazetecilerden değil.

İşte Besici’nin isyanı. “300 hayvanımdan 50’sini satmak zorunda kaldım” diyor besici.

“Samanın tonu 1000 lirayken, 2000 liraya çıktı. Yem 1500 liradan 3500 liraya yükseldi.

Mazot 8 liradan 25 liraya çıktı.

Peynirin kalıbı tabii ki 150 TL olur” diyor haklı olarak.

Ne marketi ne etiketi kardeşim, sen bu isyana baksana!

Sen Faiz baronlarını desteklemek üzere Kur Korumalı Mevduat icat edeceksin, milletin kuruş kuruş toplanan vergilerini oralara aktaracaksın.

Borcun 10 misline çıkacak, 14 senede ödediğin faizin toplamını bir yılda ödeyecek hale geleceksin.

Tam 811 milyar.

Garip gurebanın cebinden, sofrasından, geleceğinden servet transferi yapacaksın,

sonra da millete “3 harfliler” diyerek günah keçilerini hedef göstereceksin.

Sen enflasyonla mücadeleyi terk edip arka kapıdan 250 milyar dolar döviz satacaksın,

Sen seçim ekonomisi uygulayıp “benden sonra tufan” diyeceksin ama pahalılığı marketlere yükleyeceksin.

Peki sen kendi marketinde, Tarım kooperatiflerde o ucuzluğu sağlayabiliyor musun?

Ne mümkün? Üstüne üstlük 2021 yılında rekor bir zarara da imza atmışlar.

Mali raporlara da yansıyan zarar miktarı tam 250 milyon dolar.

Yani birkaç ürün dışında tüm ürünlerde daha pahalı satıp üstüne zarar etmek!

 

Hem halka ucuz ürün verememek hem de zararına satış yapmak.

Yok mu bu işte bir terslik?

Emin olun geldiğimizde bu savurganlığı da ortadan kaldıracağız!

Görüldüğü üzere ASIL SORUN MALİYETLERDE !

Siz elektiriğe, doğalgaza, trafik cezalarına, harçlara, vergilere, yola, köprüye fahiş zam yapınca sorgu sual edilmiyor,

Peki bunları kim denetleyip sizden hesap soracak belli mi bu ucube sistemde?

Ahlak dışı senaryolar üretip,

kendi günahınızı size karşı komplo gibi yansıtıyorsunuz!

Hem kendi ellerinizle memleketi batağa sürüklüyor

Hem de bu tabloyu başkaları üretmiş gibi millete masal anlatıyorsunuz!

“Bir model deneyeceğim” diye çılgınlık üstüne çılgınlık yapacaksın,

O çılgınlığın maliyetine ayak uydurmaya çalışanları suçlu göstereceksin!

Kuru, enflasyonu, faizi aynı anda fırlatma becerisi göstereceksin

Ama bir yandan da enkazın kurbanlarının boynuna ilmek geçirmeye çalışacaksın.

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.

Tevbe edeceğine, nedamet getireceğine, itiraf edeceğine şeytan taşlıyor gibi yapmıyorlar mı hakikaten vatandaş çileden çıkıyor!

Mahalle kasabı, bakkalı, manavının zaten beli büküldüğü için en inandırıcı,

en kolay yolun BÜYÜK MARKETLER olduğunu düşündürtmek tam bir şark kurnazlığı!

Dün soğan-patates lobisi neyse bugün de o!

Yahu hani dibimizde savaş vardı, salgın oldu, kar yağdı, fırtına çarptı diyordunuz!!

Ne ara savaştan salgından marketler sorumlu oldu!

Dünyaya kafa tutmamızı engelleyen salgın savaş, enerji fiyatlarından ne ara tekrar market lobilerine geldik !!

Hangisi doğru? Savaş mı, salgın mı, enerji fiyatları mı, marketler mi?

Günah keçisi arayacağınıza aynaya baksanıza.

Fahiş bedellerle KÖİ garantileri verip,

onların ödemelerini bu millete vergi yükü olarak yükleyen siz değil misiniz?

Son bir yılda ödenen faiz (811 milyarı) 17 yılda ödeneni aşmadı mı?

Risk primleri tavan yapmadı mı?

Yabancı yatırımcı tası tarağı toplayıp ülkeyi terketmedi mi?

Yahu ne marketi, ne soğancısı, ne depocusu?!

Millete acımayı bıraktınız,

Merhamet kalplerinizden sökülüp atıldı

Bari milletin aklıyla alay etmeyin.

Bu tablolar karşısında hala iktidara destek vermeye devam eden kardeşlerim,

Elinizi vicdanınıza koyun!

Böylesi kitlesel bir yoksullaşma, gelir adaletini yok eden servet transferi başka bir iktidar döneminde yaşansaydı susar mıydınız?

“Ne yapalım, Türkiye dış güçlerin tehdidi altında sabretmeliyiz” dediğinizi duyar gibiyim.

Gündüz yayınlarında aile yapımıza dinamit koyan bir televizyon kanalının haber versiyonunda yapılan propagandanın tesiri altındasınız.

Gözünüzü bir an her gün farklı bir dış güç hikayesi anlatan o kanallardan ayırın ve Allah’ın size verdiği akıl nimeti ile düşünün.

Bir zamanlar bu dış güç bir rahibi devletimize karşı casus olarak kullanan ABD idi değil mi?

Ne oldu peki?

Nerede bu rahip şimdi?

ABD’de ulusal kahraman olarak karşılanıp baştacı edilmedi mi?

ABD başkanından alınan “aptal olma” mektubu sineye çekilip ülkemizin onuru ayaklar altına alınmadı mı?

Peki casusluk suçlamasıyla tutulan ve PKK’ya destekle suçlanan bir gazetecinin Erdoğan “bu can bu tendeyken vermem” dedikten sonra Merkel’den gelen bir mektup ile özel uçakla gönderilmesi dış mihrak konusundaki tutarsızlığı ve teslimiyetçiliği göstermiyor mu?

34 Şehidimizin kanı yerde iken rejime verdiği destek ile bu kanlarda payı olan Rusya dış mihraksa, bugün Putin’den doğalgaz ertelemesi alabilmek için şehitlerimizin ve yüzbinlerce insanın katili ilan ettikleri Esad ile el sıkışma arzusu nedendir?

Erdoğan Esad ile buluşmaya can atarken Esad’ın ülkemize şart dayatması bir teslimiyet değil mi?

2019 seçimlerinde “Binali mi Sisi mi?” diyerek iç siyasi rekabeti dış mihraklarla ilişkilendiren Erdoğan’ın Sisi ile verdiği gülücüklü resim dış mihrak tezinin ne kadar yapay olduğunu göstermiyor mu?

Yıllardır sloganlaştırılan Rabia işareti nerede şimdi?

Rabia şehitlerinin bir propaganda için kullanılıp kenara atılması vicdanını rahatsız etmiyor mu?

Yine yıllarca siyasi propaganda için kullanılan Mavi Marmara şehitlerimizin aziz hatıralarının unutularak İsrail Cumhurbaşkanının Beştepe’de Türk süvarilerinin ellerindeki İsrail bayrakları ile karşılanması dış mihrak argümanı ile nasıl izah edilebilir?

Son seçimleri kazanan Netanyahu’nun Erdoğan’ı alaya alan ifadeleri Mavi Marmara şehitlerinin acısı ile dağlanan yüreklerini sızlatmadı mı?

Bir gün gelir İsrail Erdoğan’dan Mavi Marmara’yı organize eden kurum ve kişilerin terör ile yargılanmasını isterse bu seni hiç şaşırtmasın.

Birkaç milyar dolar swap için insanlık suçlarının en ağırlarının işlendiği Doğu Türkistan’da yaşananlara sessiz kalmak ve İstanbul’un göbeğinde bu zulmü protesto eden kardeşlerimizi Çin’e teslim etmekle tehdit eden küstahlara alan açmak dış mihraklara teslim olmak değilse nedir?

Geçtiğimiz günlerde bu konularda son derece aktif tutumu ile bilinen bir insani yardım kuruluşu başkanının tesbiti çok doğrudur: “Bugün dünyanın en mazlum halkı Doğu Türkistanlılardır; çünkü ağlama özgürlükleri bile yoktur”.

Peki, doksanlı yıllarda Gorajde’de yaşanan zulüm için bir gecede İstanbul’u ayağa kaldıran ve Taksimi dolduran o ruh nerede?

Neden ağlama özgürlüğü bile elinden alınan Doğu Türkistanlıların acısını dile getirmek isteyen kardeşlerimize İstanbul sokakları dar edilir de o anlı şanlı STK ların sesleri çıkmaz?

Onların davaları ve vicdanları Erdoğan’ın swap hesaplarıyla mı sınırlıdır?

Yoksa elde edilen rantlar, ihaleler ve ulaşılan hayat standardını korumak mazlumları korumaktan daha mı evladır?

Son olarak daha geçen sene Haziran ayında 15 Temmuz hain darbe girişiminin faili olarak ilan ettiği Birleşik Arap Emirliklerine gidip orada BAE İçişleri Bakanı ile pasta kesen Soylu’nun sergilediği tavır soylu bir tavır mı?

Eğer 15 Temmuz’un faili gerçekten BAE ise, bu kesilen pasta 251 şehidimizin kanlarının kutlaması mı?

Eğer BAE 15 Temmuz’un faili değilse yani BAE de dış mihrak değilse dış mihrak kimdir ve nerdedir?

Soylu’nun ilişkileri bozan açıklamalarının hesabını kim verecek, bu nasıl bir ciddiyetsizliktir?

Benzer şekilde son Taksim saldırısının faili ABD’dir diyen Soylu bakalım ABD CIA başkanı ile ne zaman pasta kesecek?

Kim derdi ki şehitlerin kanı yerde kalmayacak diye esip gürleyen bu cengaver bakan gün gelip tıpış tıpış BAE yolcusu olacak diye?

“Dün dündür” öyle mi?

Hadi canım oradan? Söyle bakalım sayın bakan neden gittin BAE’ne?

Şimdi mi söylersin anılarını yazdığında mı itiraf edeceksin?

Onlar mı seni davet etti burnunu sürtmek için,

Yoksa senin başka kişisel hesapların mı var?

Ülke menfaati mi kişisel çıkarlar mı?

Peki ya onca laf sıraladığın, suçladığın BAE nedamet mi getirdi?

Sana suçsuz olduklarına dair deliller mi yolladı?

Sen de ikna mı oldun?

O halde çıkıp önce şehit ailelerine bu durumun hesabını versene!

Onların karşısına geçip BAE’ye gitme sebebini ikna edici biçimde açıklasana!

Ne yapsınlar sizin bu “U” dönüşlerinize?

Hepsi birden bağrına taş mı bağlasın?

“Ne yapalım devletin çıkarları her türlü kanın üstündedir” mi desinler?

Yoksa onlar da gerçek yüzünüzü görüp

Menfaatleriniz için 15 Temmuz’un ardına saklanma rolleri yapmanızı sorgulasınlar mı artık?

“Ne gibi bir çıkar ilişkisi şehitlerin kanından daha değerlidir” diye sorsunlar mı ister misiniz?

Soran olursa ne yapacaksınız, susturacak mısınız?

Yoksa terörle iltisaklı mı ilan edeceksiniz?

Evet, hangi çıkar ilişkisi sizi BAE’ne yolladı?

Onlar mı davet etti, siz mi kucaklaşmak için can attınız?

Onlar davet ettiyse amaçlarını hiç sorguladınız mı?

Burnunuzun sürtülüp sürtülmediğini düşündünüz mü?

Acaba size sordular mı “bizi neden öyle suçladınız, elinizde ne belge vardı?” diye.

Ya da size bir açıklama yaptılar mı, bir özür dilediler mi, nedamet getirdiler mi?

Olsa duyardık değil mi? Olsa, yeri göğü inletirdiniz!

O halde anlatın bakalım bu millete, şehitlere, gazilere, sizi oraya hangi rüzgar attı?

Siz asıl sebebe gelin hele.

O aileler merak etmez mi sanırsınız sizi oraya sürükleyen rüzgarın sebebini?

Suç örgütü lideri ilan ettiğiniz kişi gelmez mi akıllarına?

Nasıl susturulduğunu izlemediler mi sanırsınız?

BAE ile sözde dostluk fotoğrafının ülke menfaati adına mı,

yoksa kendi menfaatleriniz için mi verildiğini anlamaz mı sanırsınız?

Yürekleri hala yaralı o ailelerin yüreklerini dağlamayı sürdürdüğünüzü dünya alem bilmez mi sanırsınız?

Dün Mavi Marmara şehitlerine ve ailelerine aynı muameleyi yaptınız.

Bu defaki ondan da beter.

Dün yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen bir suç örgütü liderinin eline düştünüz.

İsterse dünya konuşsun, yeter ki o sussun değil mi!!

Üstelik tehlike de henüz geçmiş değil.

Adam yüzünden BAE de nasıl sıkıştığınızı görüyor!

Boşuna mı misafir ediyor o fotoğrafı vermek için seni ülkesine?

Şu geldiğiniz hale bakın.

Nerede sorun var, o sorunu yaşadığınız ülkenin elinde de hakkınızda bir dosya!

Böyle ülke mi yönetilir?

Böyle ülke menfaati mi korunur?

Değerli kardeşlerim,

Şimdi sormak vakti değil mi?

Bu örneklerden hareketle iktidarın şu veya bu şekilde itham ettiği ama daha sonra ilişkileri düzeltmek için önünde diz çöktüğü ABD, Avrupa, Rusya, Çin, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve BAE dış mihrak değilse, dış mihrak  kimdir ve  nerededir?

Mozambik mi, Uganda mı, Papua Yeni Gine mi?

Eğer gerçekten bir dış mihrak varsa delilleriyle ortaya konmalı ve muhatapların önünde diz çökmemeli ve onlardan hesap sorulmalıdır.

Yoksa Taksim şehitlerinin, 15 Temmuz şehitlerinin, İdlip şehitlerinin Mavi Marmara şehitlerinin, Rabia şehitlerinin huzuruna çıkamazsınız.

Yok eğer yanıldıysanız ve normalleşme adı altında teslimiyetçi bir şekilde boyun eğdiğiniz bu ülkeler ve bu liderler bu şehitlerden sorumlu değilse bir daha ağzınıza dış mihrak lafını almayın!

Ülkenin geldiği bu durumdaki sorumluluğunuzu örtbas etmek için dış mihrak argümanına sığınmayın!

Dış mihrak diyerek insanları aldatmayın!

Sizin gönül mihrakınız kaybolmuşsa, her dış mihrak sizi esir alır!

Ellerinde sizi tehdit edecek dosyalar tutan dış mihraklar karşısında ayaklarınız titremeye başlamışsa diz çökmeniz kaçınılmazdır.

Bu tutarsızlıklardan ve savrulmalardan yürekleri yanmakla birlikte hala vatan millet ezan bayrak istismarının tesirinde kaldığı için iktidara destek veren kardeşlerim,

Size bir kez daha sesleniyorum.

Sesiniz yükseltin ve sizin dualarınızla, desteğinizle, alınterinizle ve tertemiz oylarınızla iktidar saltanatı kuranlardan hesap sorun.

Korkmayın!

Hiçbir güçten korkmayan, hiçbir dosyadan çekinmeyen Gelecek kadroları ayaktadır.

Alternatif nerede? diye soranlara da cevabımız açık ve nettir:

Alternatif adalet, demokrasi, refah, eşitlik ve siyasi ahlak diyen Gelecek Partisinin ehil, cesur ve ahlaklı kadrolarıdır.

Unutmayın kazanımları güç sahibi olmak değil şahsiyet ve duruş sahibi olmak korur.

Biz baskı gördüğümüz ama ahlaki üstünlüğe sahip olduğumuz dönemlerdeki samimiyetimizle prangaları kırdık, güç sahibi olup ahlaki üstünlüğü kaybettiğimiz bugünlerde ise şahsiyetimizi ve gençlerimizi kaybediyoruz.

Bu kötü gidişi durdurmak için irade sensin, Gelecek sensin

Milletin güvencesi ise şahsi ikballerinin peşinde koşanlar değil Gelecek Partisidir!

Allaha emanet olunuz!







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YUKARI YUKARI